OLGUN HUKUK BÜROSU
ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYINIZ
İnşai Davaların Uygulama Alanı ve Sonuçları15.02.2020

İnşai Davaların Uygulama Alanı ve Sonuçları

GİRİŞ

   İnşai Hak kısaca; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak olarak tanımlanmaktadır.1

   İnşai hak, hukukumuza 20.yy'ın başında girmiştir. Hakimiyet hakları ve talep haklarının tanımları itibariyle hukuk dünyasına yetersiz kalması yardımcı 3.bir hakkın doğumuna neden olmuştur. HMK 108.maddede düzenlenen inşai dava, hakimiyet hakkı ve alacak hakkının dışında, 3.bir hakka ihtiyaç duyulması sonucu düzenlenmiş olup, tarafların mahkemeden yeni bir hukuki durum yaratılmasını, yahut mevcut bir hukuki durumun değiştirilmesini, yahut hukuki ilişkinin ortadan kaldırılmasını mahkemeden talep etmesidir.

   Bu makalemizde inşai hakkın ve inşai davanın tanımları yapılarak inşai davaların uygulama alanı ve sonuçlarını ele almaya çalıştık.

 

I.İNŞAİ HAK

 

  1.TANIM

   Hukuki ilişkilerin özünü oluşturan kavram haktır. Özel hukuk alanında hak kavramı mutlak hak ve nispi hak olarak ayrılmaktadır. Mutlak haklara ''hakimiyet hakları'' , nispi haklara da ''talep (alacak) hakları'' denmektedir. Hakimiyet hakları herkese karşı ileri sürülen ve eşya ya da kişisel değerler üzerindeki egemenlik hakkıdır. Talep hakları ise hak sahibi olan kişiye bir şeyi yapma, yapmama yahut verme gibi olumlu ya da olumsuz edimleri ihtiva eden haklardır. Bu haklar arasındaki önemli fark hakimiyet haklarının herkese karşı ileri sürülebilirken, talep haklarının sadece sözleşme taraflarına karşı ileri sürülebilmesi oluşturmaktadır.2

   Hukuk dünyasına giren 3.bir hak ise İnşai Haklardır. İnşai hak kısaca; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak olarak tanımlanmaktadır.3 Yenilik doğuran haklar; taraflar arasında yeni bir hukuki ilişki kuran veya mevcut ilişkide bir değişiklik doğuran ya da bu ilişkiyi sona erdiren bir etkiye sahiptir.

   Hukuki ilişkilerde değişiklik sağlayan bu tür haklar için en isabetli ve istikrarlı isim ilk olarak 20.yüzyıl başlarında ''SECKEL'' tarafından kullanılmıştır. Seckel'in bu haklara koyduğu ad, Türkçe de ''kılıklayıcı, biçimlendirici hak'' sözcüklerinin karşıtı olan ''Gestaltungsrecht'' terimidir. Seckel tarafından ortaya atılan bu terim bir ''hukuki keşif'' olarak övülmüş, nitekim hukuk literatürüne de süratli ve sağlam bir biçimde girmiştir. Türk hukuk terminolojisinde bu kelimenin karşılığı olarak genellikle ''yenilik doğuran hak'' ve ''inşai hak'' deyimleri kullanılmaktadır.4 Bu çalışmada da, hem kanunun lafzı gereği, hem de uygulama birliği olmasından ötürü ''inşai'' kelimesinin üzerinden tanımlar yürütülecektir. İnşai kelimesi her ne kadar kurucu olma özelliği ihtiva etse de değiştirici ve bozucu olma özelliğinin de bulunduğunu belirtmek isteriz.

 

2.İNŞAİ HAK UNSURLARI

Yukarıdaki tanım gereği inşai hakkın unsurları şu şekilde sıralanabilir.

- İçeriğinde bir hukuki iktidar özelliği bulunan bir özel hakkın varlığı

- Bu somut özel hakkın tek yanlı bir hukuki işlem ile icrası: inşai hakkın kullanılarak sonuç doğurabilmesi için hakkın süjesinin tek yanlı bir irade beyanında, bir hukuki işlemde bulunması yeterli olacaktır. Yani inşai hak ileri sürülecek kişiye karşı bu iradenin varması gerekmektedir.

- Bu somut özel hakkın kullanılması ile somut bazı hukuki ilişkilerin kurulması: bu kurulma kanunun lafzında da belirtildiği üzere 3 değişik biçimde vücut bulabilir. Bunlar kurucu inşa, değiştirici inşa veya bozu inşadır.

   Unsurlar bu şekilde belirlenebilir. Bu unsurlar ışığında inşai hakkın tanımı ; '' hakkın süjesi olan kişiye, tek taraflı irade bildirimiyle kurmak, değiştirmek ya da bozmak yoluyla somut bir hukuki ilişki(hukuki durum) inşa etmek yetkisi veren bir(özel) hukuki iktidardır.5 Özel nitelikteki inşai hak ya kanundan ya hukuki işlemden yahut hem kanun hem hukuki işlemden doğabilecektir.

 

3.İNŞAİ HAKKIN İCRASI

   İnşai hakkın kullanılması kural olarak hak sahibinin, tek yanlı iradesine dayanan bir özel hukuk işlemi ile meydana gelmektedir. Bu tek yanlı iradenin etkisini doğurabilmesi için herhangi bir şekil kuralı yoktur. Ancak kanun koyucu bazı durumlarda – ki bu durumlar kamu yararının ağır bastığı durumlarda- inşai hakkın kullanılabilmesi için dava yolunun tüketilmesi gerekmektedir. Örneğin Borçlar Hukukunda sözleşmelerde temerrüt halinde sözleşme tek taraflı irade beyanının varması ile fesih olunabilecektir. Ancak arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde ise arsa sahibi müteahhidi temerrüde düşürse dahi aralarında yapmış olduğu sözleşmenin feshi için ya anlaşmalı ya da dava yolunu kullanması gerekmektedir. Yani tarafın ''ben sözleşmeyi feshettim'' bozucu iradesi etkisini ancak dava yolu ile gösterebilecektir. Bu durumlarda görüldüğü gibi sözleşmenin feshine karar verecek olan mahkemedir. Çünkü bu tip sözleşmelerde kamu yararı tarafın yararından daha üstündür. Bir diğer mahkeme kararı ile inşai hakkın etkisini doğurması örneği boşanma davalarıdır. Boşanma talebi inşai bir haktır. Bu hakkın kullanılabilmesi için Medeni Kanunda sayılan boşanma sebeplerinden en azın birinin bulunması gerekmektedir. Mahkemenin vereceği boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte inşai hak etkisini doğuracaktır. Diğer örnekler için Bknz. Babalığa hükmedilmesi davası, Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının İptali Davası gibi.

   Hak sahibinin inşai işlemi üzerine karşı tarafın yapılan inşai beyanı kabul etmesi gerekli değildir. İnşai sonuç buna rağmen doğacaktır.6 İnşai hakkın ne sürede kullanılması gerektiğine ilişkin açıklamalarımız 3.başlık altında somut davalar üzerinden irdelenecektir. Sonuç olarak inşai hakkın kullanılabilmesi için inşai hak kullanılan kişiye ulaşması gerekmektedir. İnşai hakkın 3.kişiye ulaşmaması halinde bu hak kullanılmamış kabul edilecektir.

 

4.İNŞAİ HAK TÜRLERİ

Doktrinde7 inşai haklar için çeşitli tasnifler mevcuttur. Bunlar kısaca:

a-) İnşai hakkın kaynaklandığı nedene göre; kanundan ya da sözleşmeden doğan inşai haklardır. Kanundan doğan inşai haklar; iptal hakları, takas hakları, işgal hakkıdır. Sözleşmeden doğan inşai haklar; vasiyet hakkı, vefa hakkı. Hem kanun hem sözleşmeden doğan inşai haklar ise ön alım hakkı, fesih hakkı, rücu hakkıdır.

b-) İnşai haklar kullanılmakla başkalarının hak alanını etkileyip etkilemediklerine göre de öz inşai haklar ve müdahale hakları olmak üzere ikiye ayrılır. Bu ayrımın adlandırılmasında da görüldüğü üzere öz inşai haklarında; hakkı kullanan kişinin kendi hak sahası içinde inşai sonuç doğmakta iken müdahale haklarında ise inşai hak muhatabı kişi olumlu ya da olumsuz olarak haktan etkilenmektedir. Öz inşai haklarına örnek olarak; derneğin fesih kararı, Anonim şirketin kendini feshetmesi kararı, mirasın reddi gibi haklardır. Müdahale hakları ise; genel olarak iptal, fesih, rücu, takas gibi inşai haklardır.

c-) İnşai haklar için hak sahibinin diğer haklarıyla bağlantılı bulunup bulunmamasına ve diğer haklarıyla bağlantının derecesine göre şahsa sıkıca bağlı, bağımlı, bağımsız haklar olarak ayrılmaktadır.

d-) İnşai haklar için kabul edilen önemli tasniflendirme budur. Bu tasniflendirme de inşai hakları kullanan kişi, belli bir hukuki ilişkiyi etkileme tarzına göre kurucu, değiştirici yahut bozucu inşai haklar olarak ayrımı yapılmıştır. İşbu ayrım kanun koyucunun da HMK 108.maddesinde kabul ettiği ayrımdır.

aa-) Kurucu İnşai Haklar: Bu tür hakların kullanılması ile yeni bir hukuki durum yaratılır. Bu haklara birçok örnek verilebilir. Örneğin icabın kabulü ile bir sözleşmenin kurulması, temsil edilenin iznini, zorunlu geçit hakkının tesisi, kanuni ipotek tesisi, ön alım, geri alım, alım haklarının da kullanılması ile yeni bir hukuki durum oluşturulduğu için bu haklar kurucu(olumlu) inşai haklar olarak ayrılmaktadır.

bb-) Değiştirici İnşai Haklar: Bu inşai hakların kullanılması ile mevcut bir hukuki durum ya da hukuki ilişki değişikliğe uğramaktadır. Bu haklarda kurucu inşai haklardan farklı olarak mevcut bir hukuki ilişkinin, inşai hak etkisiyle değişmesi söz konusudur. Var olan bir hakkın değişmesi söz konusudur. Bu haklara seçimlik borçlarda seçim hakkı yahut muaccel bir borcun alacaklı tarafından ihtarıyla borçlunun temerrüdü durumunun oluşturulması yahut ek süre tayini gibi inşai haklar örnek gösterilebilir.

cc-) Bozucu İnşai Haklar: Mevcut bir hukuki ilişkinin ortadan kaldırılması sonucunu doğuran haklardır. Aşırı yararlanma nedeniyle sözleşmenin iptali, yanılma, aldatma, korkutma hallerinde görülen irade bozukluklarının etkisiyle sözleşmenin iptali, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde seçimlik hakların kullanılması ile sözleşmenin feshi yahut ifadan vazgeçilmesi, vekaleten istifa yahut azil hakkı, üyenin sendikadan çıkarılması gibi haklar örnek gösterilebilir.

   HMK 108.maddede açıkça görüleceği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 108.maddesi 4.ayrımı benimseyerek inşai hakların; kurucu, değiştirici ve bozucu yenilik doğuran haklar olduğunu kabul etmiştir.

 

5.İNŞAİ HAKKIN SONA ERMESİ

a-) Hakkın Kullanılması8: Yukarıda da değindiğimiz üzere inşai hakkın bir inşai işlem ile kullanılması sonucu hak tükenecektir. Burada inşai işlemin hukuka ve kanuna uygun bir biçimde kullanılması gerekmektedir. Aksi halde hukukun genel ilkeleri gereği hak kullanılmamış olacaktır.

b-) Hak Düşürücü Sürenin Dolması9: İnşai haklar zamanaşımına tabi değildirler. Zamanaşımına tabi haklar istem haklarıdır.10 Bir hakkın ilelebet süreceği düşünülemez bu yüzden inşai haklar için hak düşürücü sürenin kabul edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bir hak doğası gereğinde süresinde kullanılmazsa ortadan kalkacaktır. Bu durumda hak sona erecektir. Hak düşürücü süre kanundan kaynaklanabileceği gibi tarafların iradesi ile de kararlaştırılabilir. Örneğin ön alım hakkı MK'na göre süreye tabi tutulmuştur. Paydaşın payını satmasından itibaren diğer paydaşlar süresi içerisinde önalım haklarını kullanmazlar ise hak ( kurucu-olumlu inşai hak) düşecektir. Bu yüzden de inşai hak sona erecektir.

c-) İnşai Haktan Vazgeçme11: İnşai hak sahibinin bu hakkından vazgeçmesi de tipik bir hakkın son bulması halidir. Ancak burada unutulmaması gereken vazgeçilen hakkın vazgeçmeye izin vermesidir. Örneğin MK'ya göre evliliğin butlanını isteme hakkından yahut ana babanın velayetin geri verilmesini isteme hakkından vazgeçilemez.

d-) Diğer nedenler: Yukarıdaki sayılan nedenler dışında inşai hak fiili veya hukuki durumlar ile de son bulabilir. Örneğin miras yolu ile geçiş imkânı bulunmayan ön alım hakkı sahibinin ölümü ile hak sona erecektir. Yani ölüm ile hak sona eriyor ve mirasçılara geçmiyorsa ölüm fiili durumunun gerçekleşmesi ile inşai hak sona erecektir. Bir başka neden de inşai hak konusu eşyanın yok olmasıdır. Bu durumda inşai hak konusu eşya üzerinde hak kullanımı söz konusu olmayacağı için yani bir imkânsızlık durumu olduğu için hak sonra erecektir.

   Bu söylediklerimiz ışığında inşai hakkı özetleyecek olursak; inşai Dava ile davacı, var olan bir hukuki durumun değiştirilmesini veya kaldırılmasını veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasını ister. Bu nedenle, inşai davalara yenilik doğuran davalar denir. İnşai hakkı karakterize eden ana unsurlar şunlardır:

a-) İçeriğinde bir hukuki iktidar özelliği bulunan somut bir özel hakkın varlığı.

b-) Bu somut özel hakkın tek yanlı bir hukuki işlem ile kullanılması(icrası)

c-) Bu somut özel hakkın kullanılması ile somut bazı hukuki ilişkilerin kurulması,

İnşai hakkın asli unsurlarını bu şekilde belirlenmesinden sonra bu hakkın tanımını şöyle yapabiliriz.

''İnşai hak, hakkın süjesi olan kişiye, tek taraflı irade bildirimiyle, kurmak, değiştirmek ya da bozmak yoluyla somut bir hukuki ilişki inşa etmek yetkisi veren bir özel hukuki iktidardır.''12

 

II.İNŞAİ DAVALAR (Yenilik Doğuran Davalar)13

 

1.İNŞAİ DAVANIN NİTELİĞİ VE ÖZELLİKLERİ

   Yukarıda da değindiğimiz üzere bazı hakların kullanılması kamu yararı, tarafların yahut 3.kişilerin hukuki menfaatlerinin korunması amacıyla mutlaka dava yolu ile kullanılması gerekmektedir. İnşai davalar, kural olarak kanunun açıkça öngördüğü hallerde açılabilir.14 Bu haller ise, genellikle maddi hukuk tarafından belirlenir; misaller;

- Evlenmenin Butlanı Davası (TMK 145)

- Boşanma Davası (TMK 161)

- Babalık Davası (TMK 301)

- Soy bağının Reddi Davası (TMK 286)

- Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali Davası (TMK 557-559)

- Tenkis Davası (TMK 560)

- Anonim Şirketlerde ve Kooperatiflerde Genel Kurul Kararlarının İptali Dava(TTK 445 – K.K.53)

- Aşırı Cezai Şartın İndirilmesi Davası (BK 161/3)

- Sınai Hakların Hükümsüzlüğü Davaları ( 551-554-556 Sy. KHK)

 

A.İnşai Dava Bir İnşai Hakka Dayanır.15

   Davacı, inşai dava ile bir inşai hakkını kullanır ve bu inşai hakkına dayanarak mahkemeden, bir hukuki durumun değiştirilmesine, kaldırılmasına veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasına karar verilmesini ister. Bu sebeple inşai dava ancak kanunun öngördüğü hallerde açılabilecektir. HMK'nın genel ilkesi gereği inşai davanın açılabilmesi için güncel bir hukuki yarar bulunması gerekmektedir. Esasen eda davalarında olduğu gibi inşai davalarında kanunla öngörüldüğü hallerde açılmasından ötürü davanın başında davacının güncel hukuki yararının bulunduğu kabul edilir. Tespit davalarında ise daha davanın başında davacının hukuki yararının olup olmadığı incelenir. İnşai davalarda ise kanunla öngörülen hallerde inşai dava açılacağı için davacının en başından hukuki yararının var olduğu kabul edilir.

 

B.İnşai Davada Taraf

   İnşai davada dava açma yetkisi dava konusu inşai hak sahibine aittir. Davalı ise inşai haktan olumlu ya da olumsuz etkilenmek suretiyle muhatap olan kişidir. Yani dava konusu inşai hakkın aktif ve pasif süjeleri (hak sahibi-muhatap) işbu davanın taraflarıdır.

 

C.İnşai Davada Verilen Hüküm

   Özellikle ödev konumda belirtilen inşai davalarda verilen hükümler önem arz etmektedir. Borçlar Hukukunun ve sözleşmeler serbestisinin genel ilkesi, tarafların iradelerini özgürce belirtmeleri gerektiği yönündedir. Bu kurala bağlı olarak bir taraf aralarında yapılan akdin şartlarına uyulmadığı gerekçesi ile sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir. Burada fesih hakkının varması ile hukuki sonuç doğacaktır. Ancak inşai davalarda ise bir hakkın kullanımı, doğumu, ölümü ancak dava yolu ile mümkün kılınmaktadır. Örneğin TMK'ya göre boşanma sebepleri sınırlı sayıda sayılmıştır. Evliliğin temelinden sarsıldığı iddiasında bulunan karı, bu iddiasını ancak ve ancak dava yolu ile ileri sürdüğü zaman inşai bir dava ortaya çıkacaktır. Kadının talebini mahkeme haklı bulması halinde boşanma kararı verilecek, medeni hali evli olarak görünen kadın bekâr haline geçecektir. Bu da inşai davaların temel prensibini oluşturmaktadır. Aynı minvalde Önen '' bir inşai sonucun doğması bu gibi durumlarda, tarafların maddi hukuk normların göre serbest irade beyanlarıyla varlık verecekleri bir olgu olmaktan çıkarılmış ve bu konuda yargısal bir kararın verilmesi şartına bağlanmıştır.'' demektedir.

 

aa-) İnşai Davanın Reddi: Mahkeme inşai davanın reddine karar verirse; bu ret kararı inşai bir hüküm değildir; bilakis (eda ve tespit davalarında verilen hükümler gibi) bir tespit hükmüdür. Bu husus doktrinde tartışmasız kabul edilmektedir. İnşai dava sonunda verilen kabul hükmünün inşai hüküm ve red hükmünün tespit hükmü olacağı kuralının iki istisnası mevcuttur.

aaa) Malın 3.kişi elinde haczedilmesi durumunda açılan istihkak davası

bbb) Hacze imtiyazlı iştirak davasında; çünkü bu ret hükmü ile davacının varlığını iddia ettiği inşai hakkın mevcut olmadığı tespit edilmiş olur. Yani yeni bir hukuki durum yaratılmaz.

bb-) İnşai Davanın Kabulü: Mahkeme inşai davanın kabulüne karar verirse, bu kabul kararı inşai niteliktedir. Çünkü bu kabul kararı ile yeni bir hukuki durum yaratılır veya mevcut hukuki durum değiştirilir veya ortadan kaldırılır. Hükmün bu inşai niteliğine, inşai tesir (veya yenilik doğurma etkisi) denir.

   İnşai hükümlerin icra edilmesine gerek yoktur. İnşai tesir, hükmün verilmesi ve kesinleşmesi ile kendiliğinden doğar.(meydana gelir.) Ancak, inşai hükmün aynı zamanda bazı edimlere mahkûmiyeti de içermesi halinde, bu edimlerin alınması için, hükmün icraya konulması mümkündür. Mesela, boşanma hükmünde nafakaya ve çocuğun ana-babadan birine teslimine de karar verilmiş olması gibi.

   Bundan başka, inşai hükümlerin yargılama giderlerine ilişkin bölümü, bir eda hükmü olup, ilamların icrası yolu ile (İİK 32) icraya konabilir.

 

D.İnşai Dava Çeşitleri

   İnşai haklar gibi inşai davalarında değişik kıstaslara göre ayrımı yapılmaktadır. Kanun koyucunun kabul ettiği ve esas olan ayrım ''kurucu-değiştirici-bozucu'' inşai davalardır. Bununla birlikte doktrinde kabul edilen görüş ise inşai davaların, meydana getirdikleri inşai tesire göre yapılan ayrımdır. Bu ayrımda inşai hakkın geçmişe yahut geleceğe etkili olmasına göre tasnif yapılmıştır.

i) 1.Ayrım: Kurucu-Değiştirici-Bozucu İnşai Davalar

   Kurucu İnşai Davalar: mevcut olmayan bir hakkın oluşumuna sağlayan davalardır. Geçit hakkının tesisi, önalım-geri alım-alım haklarına dayalı açılan davalar, zorunlu ipoteğin tesisi davaları vb. Örnek verilebilir.

   Değiştirici İnşai Davalar: Mevcut hukuki durumun değiştirilmesini sağlayan davalardır. TBK'ya göre süresinde yapım taahhüdünü yerine getirmeyen borçlu hesabına 3.kişinin yapım taahhüdünü yerine getirmesi için mahkemeden izin alınması halinde mevcut hukuki durumun değiştirilmesi söz konusudur. Burada davacı süresinde bitmeyeceği belli olan inşaatın, süresine yetişmesi için davalı hesabına, 3.kişiye edimi yaptırmaktadır. Bu durumda görüldüğü üzere inşai hakkın ileri sürülmesi ancak dava yolu ile mümkün olmaktadır.

   Bozucu İnşai Davalar: Mevcut hukuki durumun ortadan kaldırılması için açılan davalardır. Tipik örnekleri boşanma davası, evlenmenin butlanı davası, derneklerin feshi davasıdır.

ii) 2.Ayrım: Geleceğe-Geçmişe Etkili İnşai Davalar

aaa-) Geleceğe Etkili İnşai Davalar: İnşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlar, kural olarak geleceğe etkilidir. Yani inşai tesir, kural olarak(istikbal) içindir; geçmişe etkili değildir. Geleceğe etkili inşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlarda, hukuki durumdaki değişiklik(yeni hukuki durum yaratılması), ancak inşa kararın(hükmün) kesinleşmesi ile meydana gelir. Mesela, eşler ancak boşanma kararının kesinleştiği tarihte boşanmış olurlar; geçmişteki evlilik, geçmişte geçerli olarak kalır.

Geleceğe etkili inşai davaların başlıkları şunlardır:

- Derneklerin feshi davası (TMK 89)

- Vakıfların feshi davası (TMK 116)

- Evlenmenin Butlanı Davası (TMK146-156)

- Evlenmenin Feshi Davası (TMK 148)

- Boşanma ve Ayrılık Davası (TMK 148)

- Aile Malları Ortaklığının Feshi Davası (TMK 380/5)

- Mirasın Taksimi Davası ( TMK 642)

- Paylaştırma ve Şüyuun Giderilmesi Davaları (TMK 699,703)

- Adi Şirketin Feshi davası (TBK 639/7)

- Kolektif Şirketin Feshi Davası (TTK 243, TBK 639/7, TTK 249)

- Komandit Şirketin Feshi Davası (TTK 243,328; TBK 639/7; TTK 249)

- Anonim Şirketin Feshi Davası (TTK 530)

- Limited Şirketin Feshi Davası (TTK 636/4, 638/2)

- Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması için açılan davalar, geleceğe etkili inşai dava niteliğindedir.(TMK 705)

           

bbb-) Geçmişe Etkili İnşai Davalar: Bazı inşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlar, (eda ve tespit davalarında verilen hükümlerde olduğu gibi) geçmişe de etkilidir. İnşai hükümlerin geçmişe etkili olması(geriye yürümesi) istisna olup, ancak özel bir sebebi bulunması halinde mümkündür.

Geçmişe etkili inşai davaların başlıkları şunlardır:

- Nesebin Reddi Davası (TMK 286)

- Nesebin Tashihine İtiraz Davası (TMK 294)

- Evlatlık İlişkisinin Kaldırılması Davası (TMK 317,318)

- Babalık Davası (TMK 301)

- Ölüme Bağlı tasarrufların İptali Davası (TMK 557)

- Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının İptali Davası (TTK 445)

- Limited Şirket Genel Kurul Kararlarının İptali Davası (TTK 622)

- Kooperatif Genel Kurul Kararlarının İptali Davası (K.K. 53)

- Tenkis Davası (TMK 560)

 

   Bu makalemin asıl konusu yukarıdaki ayrımlarda bahsetmiş olduğum davaların uygulama alanlarının ve sonuçları üzerinde durulması ile oluşturulacaktır. Bu sebeple 3.bölümde yukarıda sayılan davalar ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

 

III.İNŞAİ DAVANIN UYGULAMA ALANI

 

1.MADDİ HUKUKA İLİŞKİN İNŞAİ DAVALAR

A.ŞAHSIN HUKUKUNDA

a-) Derneğin Feshi Davası16: Dernekler Kanunu’nun 36. maddesine göre “Bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun hükümleri uygulanır.” Bu hüküm nedeniyle dernekler, hem 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na hem de Medeni Kanun’un dernekler ile ilgili hükümlerine (m. 56-100) tabidirler. Ayrıca tüzel kişilerle ilgili Medeni Kanun’un genel hükümlerinin (m. 47-55) de derneklere uygulanması mümkündür. MK 89.maddesine göre ''Derneğin amacı, kanuna veya ahlaka aykırı hale gelirse; cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme derneğin feshine karar verebilir. '' demektedir. Görüldüğü üzere mahkemenin kararı bozucu inşai karar niteliğindedir. Mevcut olan derneğin son bulmasına sebep olmaktadır. Açılan işbu fesih davası derneğin feshini amaçladığı için inşai bir davadır.

b-) Vakfın Dağıtılması Davası: MK 116'ya göre '' Amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı takdirde, vakıf kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir.

   Yasak amaç güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı sonradan yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmazsa; vakıf, denetim makamının ya da cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır. '' MK 116'ıncı maddesinde sayılan sebeplerin birinin varlığı halinde vakfın dağılmasına mahkeme karar verecektir. Bu sebeple vakfın dağıtılması davası yahut vakfın sona ermesi davası inşai davadır.

   Aynı şekilde sendikalar kanuna göre yahut siyasi partiler kanuna göre sona erdirme kararları inşai dava niteliğindedir.

 

B.AİLE HUKUKUNDA

i) Evlilik Birliğini Sona Erdiren Davalar

aa-) Boşanma Davası17: Boşanma davaları tipik birer inşai davalardır. MK 161-166 arasındaki maddelerden birine dayanarak MK 167'de belirtilen boşanma davasını açan eş mahkemeden ayrılık yahut boşanmaya karar verilmesini istemektedir. Boşanma davasında hâkim gerçekten de tarafların ileri sürdüğü hususların gerçek olup olmadığını denetlemektedir. Örneğin eş, diğer eşin zina yaptığını iddia ederek boşanma davası açtığında hâkim, zina fiili isnat edilen eşin gerçekten bu fiili işleyip işlemediğini deliller ile değerlendirecektir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi inşai davalarda hâkim tarafın güncel hukuki yararı olup olmadığına bakmayacak, direk işin esasına girecektir. Örneğin olayda hâkim boşanma davasının temelini teşkil eden sebepler arasında sayılan zinayı direk değerlendirecek, işin esasına geçecektir. Sonuç olarak boşanma davaları da tipik birer inşai davadır.

bb-) Evliliğin Butlanı Davası: MK 156'ya göre ''Batıl bir evlilik ancak hâkimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile evlenme, hâkimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.'' demektedir. Madde de belirtildiği üzere evlenmenin butlanına karar verecek olan hâkimdir. Batıl bir evlilik kanunun aradığı şartları taşımayan evliliklerdir. Bu şartlar MK 145.madde de düzenlenmiştir. Maddeye göre eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması, Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması, eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığının bulunması, eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması hallerinde evlilik mutlak olarak butlandır. Bu davayı ya eşlerden biri ya evlilik ile ilgisi bulunan ya da savcı18 mahkemeye taşıyacaktır. Mahkemenin vereceği hüküm maddi dünyada bozucu bir inşai haktır. Dolayısıyla evliliğin butlanı davası tipik bir inşai davadır.

cc-) Evliliğin Feshi Davası: Evliliğin feshi davasını, evliliğin butlanı davasından ayıran temel özellik nispi butlan nedenlerine dayanmasıdır. Evliliğin butlanı davasında kamu düzenini bozan sebepler bulunmakta iken evliliğin feshi davasında kişisel sebepler ileri sürülmektedir. Bunların da tipik özelliği sözleşmelerin geçersiz olması sonucunu doğuran aldatma, korkutma, yanılma nedenleridir. MK 148'e göre ayırt etme gücünden geçici yoksunluk halinde, MK 149'a göre yanılma halinde, MK 150'ye göre aldatma halinde, MK 151'e göre korkutma halinde, MK 153'e göre yasal temsilcinin rızasının bulunmadığı halde evliliğin iptali eşlerden biri tarafından istenebilecektir. Bu dava tipinde de karar verecek olan mahkemedir. Eşlerden biri iradesini ortaya koysa da bu iradenin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı yani hukuk dünyasında var olmasını, inşa edilmesini sağlayacak olan mahkemenin nihai kararı olacaktır.

ii) Nesebe İlişkin Davalar

aa-) Nesebin Reddi Davası: Kanun koyucu MK 285 ile evlilik içerisinde yahut evliliğin bitiminden itibaren 300 gün içinde doğan çocuğun babasını koca olarak kabul eden kanuni karine düzenlemiştir. MK 289'daki süre19 içerisinde çocuk yahut ana-baba (istisnai olarak savcının) nesebin reddi için dava açabilecektir. Mahkemenin bu davada vereceği karar çocuğun babanın kütüğünden çıkartılıp çıkartılmayacağına karar vereceği için bozucu inşai dava niteliğindedir.

bb-) Nesebin Düzeltilmesine İtiraz Davası: Nesebin düzeltilmesine itiraz davası açabilme hakkı MK 294'te düzenlenmiştir. Bilindiği üzere evlilik dışında doğan çocuk ya evlenme ile kendiliğinden ya da hâkim kararı ile düzeltilecektir. Hükme göre ''ana ve babanın yasal mirasçıları, çocuk ve cumhuriyet savcısı sonradan evlenme yoluyla soy bağının kurulmasına itiraz edebilirler. İtiraz eden, kocanın baba olmadığını ispatla yükümlüdür.'' bu davayı açacak kişiler sınırlıdır. Bu kişiler; ana-babanın yasal mirasçıları ve savcıdır. İtiraz davasının davalıları ana-baba ve bizatihi çocuktur. İşbu davada ispat yükü davacıda olup davacı kocanın baba olmadığını ispat etmelidir. Burada da mahkemenin vereceği hüküm bozucu inşai nitelikte bir hüküm olduğu için inşai davadır.

cc-) Tanımaya İtiraz Davası: Tanıma MK 295'e göre tanıma; babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyan ile vücut bulacaktır. Aynı hükmün 3.fıkrasına göre başka bir erkek ile soy bağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz. Bu bildirim nüfus müdürlüğüne bildirilir. İşte başlığımızda bulunan dava MK 297.-298. madde de düzenlenmiştir. MK 297.'e göre ''Tanıyan, yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle tanımanın iptalini dava edebilir.'' MK 298.'e göre '' Ana, çocuk ve çocuğun ölümü halinde alt soyu, cumhuriyet savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tanımanın iptalini dava edebilirler.'' İşbu davada kural olarak ispat yükü tanıyanın baba olmadığını iddia edene aittir. İstisna; MK 299/2'ye göre ana veya çocuk tarafından tanıyanın baba olmadığı iddiasıyla açılan davada tanıyanın, ananın gebe kalma döneminde cinsel ilişkide bulunduğuna ilişkin inandırıcı kanıtları sunması ile başlayacaktır. Tanıma ile baba ve çocuk arasında kurulan ilişkiye itiraz davası; soy bağı ilişkisini bozmaya yönelik olduğu için inşai dava niteliğindedir.

dd-) Babalık Davası: MK 301'e göre babalık davası; çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini düzenlemektedir. Bu davayı ana ve çocuk isteyebilmektedir. Bu davada verilecek hüküm ile çocuk ile baba arasında yeni bir hukuki statü doğacağı için bu dava da inşai bir davadır.

ee-) Evlatlık İlişkisinin Kaldırılması Davası: MK 317'ye göre evlatlık ilişkisinin kaldırılması davası haklı sebeplerin bulunması halinde evlatlığın ve mirastan mahrumiyeti gerektiren bir halin varlığı durumunda açılacaktır. Bu davada mahkemenin vereceği karar evlatlık ilişkisinin bozulmasına neden olacağı için de inşai bir davadır.

iii) Aile Mallarını Statüsünü Sona Erdiren Davalar:

aa-) Aile Malları Üzerindeki Ortaklığın Feshi Davası: MK 372'ye göre aile bireyleri kendi aralarında çeşitli masraflar için aile vakfı kurabilirler. MK 380/5'e göre haklı bir sebebin var olması halinde aile vakfının ortaklarından biri vakfın feshini isteyebilir. Açılacak böyle bir fesih davası da inşai niteliğe haiz bir dava olacaktır.

 

C.MİRAS HUKUKUNDA

aa-) Ölüme Bağlı Tasarrufların İptali Davası: Bu dava türü MK 557-559 arasındaki maddelerde düzenlenmiştir. MK 557'de sayılan sınırlı sebepler ile tasarrufun iptali davası açılabilir. Bunlar

- Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,

- Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,

- Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler veya ahlaka aykırı ise,

- Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa bu tür ölüme bağlı tasarruflar iptal edilebilir.

   Bu davayı açabilecekler MK 558'de düzenlenmiştir. Maddeye göre iptal davasını tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçılar veya vasiyet alacaklıları açabilecektir. MK 559'a göre ölüme bağlı tasarrufların iptali davaları belli sürelerde açılması gerekmektedir. Bu süreler;

* Davacının(tasarrufun iptalini isteyen mirasçının yahut vasiyet alacaklısının) tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 YIL,

* Her halde vasiyetname açılma tarihinden itibaren, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinden

- İyiniyetli davalılara karşı 10 YIL,

- Kötü niyetli davalılara karşı 20 YIL, geçmeden açılması gerekir. Aksi halde kanun ile düzenlenen hak düşürücü süre olduğu için mahkeme re ‘sen bu süreleri dikkate alarak açılan davayı reddedebilecektir.

   Ölüme bağlı tasarrufların iptalini düzenleyen kanun maddelerine göre ölüme bağlı tasarrufun iptalini isteyen davacının davada haklılığı ortaya çıkarsa, yani MK 557'de sayılan sebeplerden biriyle tasarruf gerçekleşmiş ise yapılan bu tasarruf mahkeme kararıyla iptal edilecektir. Bu iptal sonucu ilgili kişilerin hukuki ilişkilerinde değişiklik oluşacaktır. Örneğin, vasiyet alacaklısı murisin tasarrufunu iptal ettirir ise ve kendi alacağı mahkeme kararı ile ortaya çıkacağından hukuki durumunda değişiklik oluşacaktır. Bu da yukarıda anlattıklarımız ışığında tipik bir kurucu inşai dava niteliğini göstermektedir.

bb-) Tenkis Davası: Bu dava türü MK 560-574.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu davanın tanımı MK 560.maddede '' saklı payların karşılığını alamayan mirasçılar, miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarrufların tenkisini talep edebilir.'' düzenlenmiştir. Yani mirasçılar, miras bırakanın ölüme bağlı ve sağlar arası tasarruf ve bağışlamaları ile tasarruf nisabının aşılmış olması durumunda, kısaca saklı paylarının karşılığını alamayınca açacakları dava tenkis davasıdır. MK 561'e göre saklı payların tenkisi, saklı pay sahibi olmayan kimselere yapılan kazandırmalar orantılı olarak tenkis edilir. MK 565'e göre aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tabidir.

*Miras bırakanın mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlar arası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yolu ile yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,

*Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar,

*Miras bırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki 1 YIL İÇİNDE adet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu kazandırmalar,

*Miras bırakanın saklı pay kurallarını etkisi kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.

   Tenkis davası ile mevcut bir hukuki durumun sadece tespiti veya davalının davacıya belli bazı bağımsız edimlerde bulunması söz konusu olmadığından, bu dava tespit ya da eda davası değildir. Tenkis davası ile tasarruf nisabını aşan, yani saklı payı ihlal eden vakıalar kanunda öngörülen sınırlara indirilmesi söz konusu olduğundan bu davalar inşai davalardır.

   Yüksek mahkeme bir kararında20 ''Tenkis davasının inşai dava (yenilik doğuran) olduğunda ilmi ve kazai içtihatlar söz birliği içindedir. İnşai davalar hâkimin hükmü ile sonuç meydana getirirler. "Boşanma ve evlenmenin feshinde" olduğu veçhile, ileriye doğru hükümler doğuran inşai kararlar yanında "nesebin reddi, babalık, ölüme bağlı tasarrufların iptali" davalarından olduğu gibi, karardan önceyi içine alan inşai hükümler de vardır. (Prof. İ.P. Medeni Usul Hukuku Dersleri 1970 Sh. 242, Prof. B.K. Hukuk Yargımalar usulü 1970, Sh. 248, Prof. S.Ü. Hukuk Yargılamaları Usul Dersleri 1973 Sh. 189 - 190 Prof. S.Ş.A. Hukuk Muhakemeleri Usulü, Sh. 234, Prof. S.Ü. Medeni Hukukta Kanun Yolları ve Tahkim 1971, Sh. 11) Genellikle inşai dava iki isteği kapsar, biri inşai hakkın tespiti diğeri ise eda bölümüdür. Bu ikisinin birbirine karıştırılmaması gerektir. Tenkis davasında miras bırakanın saklı payı giderme amacı ile hareket ettiğinin tespitine ilişkin bölüm inşai olup, hâkimin kararı ile yeni bir durum meydana gelir. Saklı payın zedelenmesinden ötürü mirasçının mal varlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesine dair bölüm ise eda'ya taalluk eder. (Prof. İ.P. Medeni Usul Hukuk Dersleri, 1970 sh. 244) Esasen Tenkis davasının amacı, saklı pay sahibi mirasçının mal varlığını gerçek durumuna getirmeyi sağlamaktadır.'' diyerek tenkis davasının inşai bir dava olduğu gerçeğinden öte hem de bir eda davası olduğunu kabul ederek karma bir görüş ortaya koymuştur. Yüksek mahkemenin bu kararında tenkis davası ile her ne kadar inşai bir nitelik tespit edilmişse de bu hususun devamında davacıyı ayrı bir dava açmak zorunda bırakmadan mirastan gerekli oranlarda tenkisin yapılması gerektiğini savunmuştur.21 Yine yüksek mahkeme22 istisnai bir durum olarak tenkis davasında saklı paya tecavüz eden tasarrufun davalı elinde bulunması ihtimalinde inşai dava zımnen, yani davacı tarafından açıkça talep edilmemiş olsa bile tenkisi istemiyle birlikte eda unsuru da var olacaktır. Ancak bu husus davanın inşai dava niteliğini kaybettirmeyecektir.

cc-) Paylaşmayı İsteme Davası: İşbu dava türü MK 642 (İMK583)'te düzenlenmiştir. Taksim Davası olarak da anılmaktadır. Maddeye göre '' Mirasçılardan her biri sözleşme veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir. Bu davanın açılabilmesi için mirasçıların tam olarak belli olması gerekmektedir. Bu yüzden MK 643 istisnayı düzenlenmiştir. Mirasın açıldığı tarihte mirasçı olabilecek bir cenin varsa paylaşma ceninin doğumuna kadar ertelenecektir. Görüldüğü üzere işbu davada mahkemenin vereceği karar ile yeni hukuki durumlar oluşacaktır. Bu da anlattıklarımız doğrultusunda taksim davası yahut paylaşmayı isteme davasının inşai dava olduğu sonucuna götürecektir.

 

D.EŞYA HUKUKUNDA

i) Taksim (İzale-i Şüyu) Davaları

aaa-) Paylı mülkiyetin Sonuçlandırılması Amacıyla: MK 698'e göre hukuki bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir. Paylı mülkiyette esas olan bir malın birden çok hissedarının bulunması ve bu mal üzerinde fiili taksimin yapılmamış olmasıdır. Bu durumda hissedar sayılırlar. Yani bu durumda mülkiyet konusu eşya fiili olarak bölünmemiş eşyadır. MK 698'e göre kural olarak hissedarlar her zaman bu davayı açabilirler. Tek istisnası uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulmasıdır. İşbu taksim davasında hissedarlardan birinin istemi üzerine açılacak bu dava sonucu paylı mülkiyeti sona erdirme olgusu ortaya çıkacağından ötürü taksim davası inşai bir davadır.

bbb-) Elbirliği mülkiyetin Sonuçlandırılması Amacıyla: MK 701'e göre kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Yine 2.fıkrada elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. Yani elbirliği mülkiyetin, paylı mülkiyetten farkı birlikte malik olunan mal üzerinde belirlenmiş payların olmamasıdır. MK 703'e göre elbirliği mülkiyeti, malın devri, topluluğun dağılması veya paylı mülkiyete geçilmesi ile sona erer. Kanunda sayılan bu nedenlerin gerçekleşmesi ile ortaklardan herbiri ortaklığın giderilmesini isteyebilir. İşte ortakların açacağı bu dava ortaklığın giderilmesine sebep olacağı için bozucu nitelikteki inşai bir davadır.

ii) Tescili Talep Davaları:

aaa-) Tescilsiz Kazanma Hallerinde: MK 716'ya göre mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukuki sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel bir hakka sahip olan kişi malikin kaçınması halinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir. Taşınmaz mülkiyetinin konusu MK 704'e göre arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerdir. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması kural olarak tescil ile olur. İstisnalar MK 705/2'de sayılmıştır. İşte tescilsiz gayrimenkul kazanımına sebep olan bu haklar doğrudan doğruya kazanımdır. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ve kanunda öngörülen diğer hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır. İşte MK 716'da düzenlenen davalarda ise gayrimenkulün aynına talip olan 3.kişinin mevcudunda bir kişisel-alacak hakkının bulunması gerekmektedir. 3.kişinin talebi malik tarafından yerine getirilmez ise 3.kişi bu hakkına dayalı olarak gayrimenkulün verilmesi için dava açabilecektir. Bu davada gayrimenkulün 3.kişilere kaçırılmasını önlemek amacıyla da ''tasarrufun kısıtlanması şerhi'' konulması gerekmektedir. İşte mahkemenin bu davada vereceği hüküm ile 3.kişinin şahsi hakkı, ayni hakka dönüşecektir. Bu da tescile zorlama davasının kurucu inşai bir dava olduğu sonucuna götürecektir.

bbb-) Ön alım-Alım ve Geri Alım Haklarında: MK 732'ye göre paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen 3.kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler. MK 736'ya göre tapu kütüğüne şerh verilen alım ve geri alım hakları şerhte belirtilen süre içinde her malike karşı kullanılabilir. İşte kanunda düzenlenen bu hakların kullanılması için dava açılması gerekmektedir. Mahkemenin vereceği karar sonucu 3.kişinin mülkiyet hakkı ön alım-alım-geri alım hakkı sahiplerine geçeceği için bu dava inşai nitelikte bir davadır.

ccc-) Gayrimenkul Satış Vaadinde: MK 716'ya göre gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri de bir diğer inşai dava örneklerindendir. Malikin tasarruftan kaçınması halinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tarafı sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi için mahkemeye başvurur. Burada mahkemenin vereceği karar ile gayrimenkule sahip olunacaktır. Bu da inşai davadır.

E.BORÇLAR HUKUKUNDA

aa-) Aşırı Cezai Şartın İndirilmesi Davası: Cezai şart TBK 179'da düzenlenmiştir. Maddeye göre 3 tür cezai şart vardır. Bunlar seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifayı engelleyen cezai şart olarak düzenlenmiştir. Cezai şart kısaca; mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifa edilmesi halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ve hukuki işlem ile belirlenmiş bir edimdir. Seçimlik cezai şart TBK 179/1'de düzenlenmiştir. Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılan cezai şartta alacaklı ya borcun ifasını ya da cezanın ifasını ister. Görüldüğü üzere burada alacaklıya tanınan seçim hakkı, cezai şarta adını kavuşturmuştur. İkinci cezai şartımız olan ifaya eklenen cezai şart ise TBK 179/2'de düzenlenmiştir. Maddeye göre asıl borçla birlikte cezanın ifasını isteyebilme hakkı için alacaklının açıkça hakkından feragat etmemiş olması veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmemesi gerekmektedir. Aksi halde cezai şarttan vazgeçtiği kabul edilir. Üçüncü cezai şartımız da İfayı engelleyen cezai şart(dönme cezası)tır. Bu şartta 179/3'de düzenlenmiştir. Borçlunun kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle yani cezasını ödeyerek sözleşmeyi feshetme hakkıdır. Kısaca cezai şartı anlattıktan sonra konumuza yani aşırı cezai şartın indirilmesi davasına gelelim.

   TBK 182'ye göre taraflar cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. 182/2'ye göre bazı durumlarda cezanın ödenmemesine yahut indirilmesine karar verilebilir. Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hale gelmişse cezanın ifası istenemez. Bazen de borçlu aşırı cezanın indirilmesini isteyebilecektir. Kanun koyucu 3.fıkrada hâkimin aşırı gördüğü ceza koşulunu indirebileceğini düzenlemiştir. Ancak bu kararın verilebilmesi için borçlunun talepte bulunması zorunludur. Yani dava açılması gerekmektedir. Aşırı cezai şartın indirilmesi davasında bir fesih ya da iptal hakkı kullanılması söz konusudur. Bu haklarda yukarıda belirttiğimiz üzere birer inşai haklardır. O zaman temelinde inşai hak bulunan bir davanın açılması sonucu verilecek kararında inşai bir dava niteliğine haiz olacağı bellidir. Zaten bu davanın açılması ile birlikte verilecek hükümde hâkim cezai şartın indirilmesine karar verirse hakim tarafından belirlenen miktar üzerinden ceza geçerli olacaktır.

bb-) Sözleşmenin Feshi ya da Bedelin İndirilmesine İlişkin Davalar: Ayıba ilişkin davalar, gabine ilişkin davalar, sözleşmenin feshine ilişkin davalar, ölünceye kadar bakma sözleşmesinde dönme iradesine ilişkin davalar, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshine ilişkin davalar örnek olarak verilebilir. Bu davalarda her ne kadar tarafın iradesi inşai hakkın kullanılması için yeterli ise de karşı tarafın kabul etmemesi halinde inşai hak dava yoluyla kullanılacak olup mahkemenin vereceği kararda yeni birer hukuki durum yaratacaktır.

F.TİCARET HUKUKUNDA

aa-) Ortaklığın Feshi Davaları: BK ve TBK uyarınca adi ortaklık ve ticaret ortaklıklarının feshi için dava açılabilir. Ortaklığın hukuki durumunu değiştiren bu davalar inşai karaktere sahiptir. Örnek vermek gerekirse adi ortaklığın feshi davası, Donatma İştirakinin feshi davası, Kolektif ortaklığın feshi davası, Komandit Ortaklığın Feshi davası, Anonim ortaklığın feshi davası, Limited ortaklığın feshi davaları gibi. Haklı nedenlerin varlığı halinde işbu davalar açılır. Mahkeme kararı ile ortaklık son bulur.

bb-) Ortaklık Genel Kurul Kararlarının İptali Davaları: TTK 445'te düzenlenen Anonim şirketlerin genel kurulunda alınan kararlara karşı TTK 446.maddede sayılan kişilerden her biri ''genel kurul kararının iptalini'' mahkemeden isteyebilir. TTK 446'ya göre bu davayı açacak kişileri dört alt başlıkta toplayabiliriz.

- Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa yazdıran her ortak

- Genel kurula çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi olmayan kişilerin katılıp oy kullandığını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri,

- Yönetim Kurulu

- Kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri genel kurul kararının iptal edilmesi için dava açabilir.

   Bu dava TTK 445'e göre kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren 3 ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabileceklerdir.

   Limited şirketlerde ise TTK 622.madde doğrudan Anonim şirketlerde düzenlenen genel kurul kararlarının iptali hükümlerine atıf yapmaktadır. Yukarıda anlattıklarımız aynen limitet şirket genel kurulunda alınan kararlar içinde geçerlidir.

   Sonuç olarak ortakların genel kurul kararlarının iptali için açmış olduğu davalar sonucu mahkeme eğer alınan kararı iptal ederse maddi dünyada yeni bir hukuki durum oluşacaktır. Bu durum da bu tür davaların inşai niteliğe haiz olduklarını göstermektedir.

cc-) Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi Davaları : Yeni TTK ile düzenlenen bir kurumdur. Bu dava türü Anonim Şirketler ‘de TTK 531. madde de Limited Şirketler için 636.madde de düzenlenmiştir. Uygulamada az olmasına rağmen komandit, kolektif şirketler için de bu müessese vardır. TTK 531.madde Anonim Şirketlerde azınlığa tanınmışken limitet şirketlerde her ortağa tanınmıştır. Bu tanıma ile birlikte çoğunluğun baskısı altında kalan azınlık şirketin feshine karar verilmesini, şirketin merkezinin bulunduğu asliye ticaret mahkemesinden isteyebilir. Haklı sebebin varlığı halinde mahkeme şirketin feshine karar verecektir. Görüldüğü üzere fesih kararı ile var olan tüzel kişilik son bulacağı için bu tür davalar inşai davadır.

dd-) Sınai Haklara İlişkin Hükümsüzlük Davaları: Marka, patent, faydalı model, endüstriyel tasarımlara ilişkin açılacak hükümsüzlük davaları sonucu verilecek kararlarda inşai niteliğe haizdir. Mahkemenin vermiş olduğu hükümsüzlük kararı ile var olan sınai hak ortadan kalkacaktır.

 

G.ÇEKİŞMESİZ YARGI İŞLERİNDE

   HMK 382'ye göre çekişmesiz yargı; hukukun 3 kritere göre mahkemelerce uygulanması halinde söz konusudur. Bu kriterler:

-İlgililer arasında uyuşmazlık bulunmayan haller,

-İlgililerin, ileri sürebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı haller,

-Hakimin re ‘sen harekete geçtiği hallerde söz konusudur.

   Kanun 2.fıkrasında da çekişmesiz yargı işlerini saymıştır. HUMK döneminde sistematik olarak düzenlenmiş bir hüküm bulunmamakta idi. Yeni HMK ile sistemin içerisinde yerini almıştır. Burada kısaca belirtmek gerekir ki çekişmesiz yargı işlerine hasımsız dava denilmemelidir. Bu yanlıştır çünkü dava olabilmesi için tarafların olması gerekmektedir. Çekişmesiz yargıda ise sadece ilgililer vardır. Çekişmesiz yargıda da mahkemelerin gerçekleştirdiği inşai işler vardır.23 Bunları kısaca sayalım. İsmin değiştirilmesi, gaiplik kararı, evlenmeye izin verilmesi, Soyun düzeltilmesine karar verilmesi, çocuğa veli yahut vasi atanması gibi sayılabilir.

 

2.YARGILAMA VE TAKİP HUKUKUNA İLİŞKİN İNŞAİ DAVALAR

 

A.MEDENİ YARGILAMA HUKUKUNDA

aa-) Yargılamanın Yenilenmesi Davası: Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü bir kanun yoludur. HMK'da 375.madde de yargılamanın yenilenmesi sebepleri sayılmıştır. Bu sebeplerin varlığı halinde kesinleşmiş olan mahkeme ilamının kaldırılması yahut değiştirilmesi ve ilk davanın yeniden görülmesi talep edilmektedir. Bu talepten ötürü yargılamanın yenilenmesi davasına usulü bir dava denilmektedir. Burada unutulmaması gereken husus yargılamanın yenilenmesi talep edilen davanın temelindeki davanın niteliği neyse işbu usulü davanın niteliğinde o olacaktır.24

bb-) Değişiklik Davası: Değişiklik davası hukukumuza Alman Medeni Usul yasasından gelmektedir. Eski HUMK ve yeni HMK'da da düzenlenmemiştir. Uygulamanın geliştirdiği dava türlerindendir. Bu davanın belirgin özelliği, edim ya da tespit unsurunda değil, kesinleşmiş bir hükümle kurulan hukuki statünün değiştirilmesi, olgunlaştırılması talep edilmektedir. Tipik örneği kira artırım davalarıdır. Örneğin 300 TL'ye kiralanmış bir taşınmazın daha sonra kiracı aleyhine arttırılmasına ilişkin açılacak bir dava değişiklik davasıdır. Burada mahkemenin vereceği hüküm ile kira 500 TL olursa hüküm ile dava inşai bir dava olacaktır.

cc-) İhtiyati Tedbir Kararı: HMK 389'a göre ihtiyati tedbir hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde talep edilebilir. HMK 390'a göre ihtiyati tedbir kararı dava açılmadan önce talep edilmesi halinde esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilecektir. Mahkemenin vereceği tedbir kararı taraflar arasındaki yargılamaya esas olarak verildiği için ve kendine özgü niteliği olduğu için inşai karardır.

dd-) İhtiyati Tedbir Kararına İtiraz Davası: HMK 394'e göre de karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına karşı itiraz edilebilir. Aksine karar olmadıkça, itiraz icrayı durdurmaz. Burada mahkemenin vereceği müspet veya menfi karar taraflar arasındaki ilişkide değişiklikler oluşturacaktır. Bu sebeple verilecek usulü karar inşai nitelikte olacaktır.

 

B.İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA

i) İcrayı Önleme ve Erteleme Davaları:

Bu davanın amacı başlamış ya da henüz başlamamış olan bir icra takibini başlangıçtan itibaren geçersiz kılmaktır. Görüldüğü gibi icrayı önleme davasının konusu maddi değil, tümüyle usulü bir sorundur ve bu nedenle dava usuli karakterli bir davadır. Dava sonunda mahkeme icra takibine esas olan kararına karşı bir karar verecek ve bununla icra takibi başlamışsa duracak, henüz başlamamışsa başlatılamayacaktır. Yani ikinci ilam, ilk ilamın icra edilebilme gücünü ortadan kaldıracaktır. Şu halde icrayı önleme davaları inşai niteliğe haiz bir usuli davadır. Kanunumuzda icrayı önleme ve erteleme davaları olarak geçmemektedir. Ancak aşağıdaki davaların niteliği icrayı önlemek yahut ertelemeye yaramaktadır.

aaa-) Ödeme emrine itiraz ve kaldırılması(İİK 62, İİK 68): İİK 60 vd. Maddelere göre kanuna uygun olan her takip için ödeme emri düzenlenebilir. İcra müdürlüğü burada alacağın var olup olmadığına bakmaz. Yani herkes bir başka kişiden alacağı olduğu iddiasıyla icra müdürlüklerine başvurabilir. İİK 61'e göre düzenlenen ödeme emri 3 gün içerisinde borçluya gönderilir. Borçlu İİK 62'ye göre yasal süre içerisinde takibi durdurmak amacıyla itiraz edebilir. İcra takibinin başlaması ile alacaklı ve borçlu arasında kurulan usuli ilişki borçlunun takibe itirazı ile ortadan kalkmaktadır. Bu da ödeme emrine itirazın usuli bir inşai hakkın kullanılması ile olmaktadır. Diğer yandan alacaklı da borçlunun itirazının haksız olduğunu düşünüyorsa İİK 67'ye göre genel mahkemelerde itirazın iptali davası açabileceği gibi İİK 68'de sayılan belgelerin mevcudiyeti halinde itirazın geçici yahut kesin kaldırılması yolunu icra hukuk mahkemelerinden isteyebilir. Burada borçlunun itirazının haksız olduğuna karar verilirse itiraz iptal edilir (icra mahkemelerinde kaldırılır.) Bu aşamada itiraz ile duran takip devam ederek bozulan usuli ilişki mahkeme ilamıyla tekrar diriltilmiş olacaktır. Burada itirazın iptali davasında mahkeme ilamında hukuki durum tespit edilecek devamında eda hükmü içereceğinden itirazın iptali davaları birer eda davasıdır ve kesinleşme beklenmeksizin icra edilebilecektir. İtirazın kaldırılması yolunda ise itirazın kalkması ile birlikte bozulan hukuki ilişki tekrar diriltilecektir. Bu da itirazın kaldırılması yolunun inşai karaktere haiz olmasındandır.

bbb-) Gecikmiş İtiraz(İİK 65) : İlamsız icra takibine kusuru olmaksızın, bir engel nedeniyle süresi içinde ödeme emrine itiraz edememiş olan borçlu, daha sonra kanunda öngörülen süreler içinde icra hukuk mahkemesine başvurarak mazeretini bildirir ve hem de ödeme emrine itirazda bulunur. İİK 65'e göre mani’nin ortadan kalkmasından itibaren 3 gün içerisinde gecikmiş itirazın yapılması gerekmektedir. Bu dava sonucunda borçlunun gecikmiş itirazının kabulü halinde takip duracak, var olan hukuki ilişki bozulacaktır. Burada icra takibinin durması usuli bir dava prosedürünün sonunda gerçekleşmiştir. İcrayı önleyebilen bu dava türü inşai niteliktedir.

ccc-) İcra takibinin iptali ve ertelenmesi(İİK 71) : İİK 71'e göre borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun ve fer ‘ilerinin itfa edildiğini yahut alacaklının kendisine bir mühlet verdiğini noterden tasdikli veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat ederse, takibin iptal veya talikini her zaman icra mahkemesinden isteyebilir. Kanuna göre kesinleşen bir takibe karşı borcun ödendiğini yahut alacaklının kendisine noterden onaylı bir süre verdiğini ispat eden borçlu açacağı bu dava ile usuli ilişkinin var olmadığını iddia edebilecektir. Bu dava sonucunda takip iptal edebilecektir. Bu prosedür tamamıyla var olan hukuki ilişkiyi bozduğu için inşai dava niteliğine haizdir.

ddd-) İcranın Geri Bırakılması : (İİK 33,33a,36) : İİK 33'e göre icra emrinin tebliği üzerine borçlu 7 gün içinde dilekçe ile icra mahkemesine başvurarak borcun zamanaşımına uğradığını veya imhal veya itfa edildiği itirazında bulunabilir. Burada borçlu var olan bir mahkeme kararının zamanaşımına uğradığını iddia etmektedir. Bu iddiasının kabul edilmesi halinde de var olan usuli ilişki bozulacaktır. Bu da kararın inşai niteliğe haiz olduğunu göstermektedir. Yine temyiz yolunun sonucunun beklenmesi için icra tehdidini ortadan kaldırmak amacıyla Yargıtay’dan25 getirilen icranın geri bırakılması kararları(İİK 36)da inşai niteliktedir.

ii) Bir Takip Prosedürü Açan Davalar

aaa-) İhtiyati Haciz Kararı: İİK'da düzenlenmiş olan ihtiyati haciz(İİK 257-268), HMK'da düzenlenen ihtiyati tedbirin özel bir türüdür. İhtiyati haczin, ihtiyati tedbirden başlıca farkı, ihtiyati tedbirde önlemin dava konusu şey üzerinde, ihtiyati hacizde ise alacaklının alacağını güvence altına alınması için borçluya ait başka mal ve haklar üzerinde alınmasında görülür.26 İhtiyati tedbirde de belirttiğimiz üzere ihtiyati haciz kararlarının da usuli inşai karar olarak değerlendirmek gerekmektedir.

bbb-) İflas Davası : İİK'ya göre tacir sayılan veya hakkında tacirler hakkında hükümler uygulanan ya da özel kanunları uyarınca tacir olmadıkları halde iflas edebilecekleri belirtilen gerçek ve tüzel kişilerin iflasa tabi olmaları öngörülmüştür. İİK 154'e göre iflas davaları için borçlunun bulunduğu yer ticaret mahkemesi kesin yetkilidir. Mahkemenin vereceği iflas kararı ile tacir müflis haline dönüşeceğinden yani hukuki durumu değişikliğe uğrayacağından iflas davası inşai bir dava, iflas kararı da inşai bir hükümdür.

iii) Bir Yargısal İşlem veya İcrai İşlem veya Tasarrufun Geçersiz Kılınmasını Amaçlayan Davalar

aaa-) Konkordatonun Feshi Davası: Konkordato dürüst borçluları korumak için kabul edilmiş olan bir cebri icra kurumudur. Borçlunun kanunun öngördüğü şartlara uygun olan konkordato teklifi alacaklılarca kabul edildikten sonra ticaret mahkemesine onaylanacak olursa konkordato gerçekleşmiş ve borçlu ile alacaklılar arasında belli hüküm ve sonuçlar doğuran usuli statü doğmuş olacaktır. Ancak borçlunun konkordatonun olumlu olarak sonuçlanması için dürüst olmayan davranışlarda bulunduğu sonradan anlaşılırsa konkordatonun geçersiz kılınması için borçluya karşı konkordatonun onaylanmasına karar veren ticaret mahkemesinde konkordatonun feshi davası açılabilir. Bu dava bir alacaklı tarafından ve yalnız kendisi için geçerli olacak biçimde ya da alacaklılardan biri veya birkaçı tarafından fakat tüm alacaklılar için hüküm ve sonuç doğuracak şekilde açılabilir. Mahkemenin vereceği yeni karar ile var olan hukuki ilişki son bulacağından bu dava türü usuli inşai davadır.

bbb-) İhalenin Feshi(İİK 134) : İİK 134'e göre İcra dairesi tarafından taşınmaz kendisine ihale edilen alıcı o taşınmazın mülkiyetini iktisap etmiş olur.(TBK 279-TMK 705). İİK 134/2'ye göre ihalenin feshini; TBK 226.maddesinde yazılı sebepler de dâhil olmak üzere, yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler -yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla- icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren 7 gün içerisinde isteyebilirler. Şikâyet her ne kadar dava olmasa da fesih istemi üzerine yargısal inceleme yapılacağı için şekli anlamda bir davanın var olduğunu kabul etmek gerekir. Alıcının mülkiyet hakkını son buldurduğu için bu davanın da inşai dava olduğunu kabul etmek gerekir.

ccc-) Sıra Cetveline İtiraz Davası (İİK 142-235) : İcra yoluyla takipte haczedilen malların satışından sağlanan paranın alacaklıların tüm alacaklarını ödemeye yetmemesi durumunda icra dairesi bir sıra cetveli düzenleyerek ödemeyi bu cetvele göre yapar. Öte yandan iflasta da iflas idaresi tüm alacaklılara yapılacak ödemeyi belirlemek üzere mutlaka iflas alacaklarını ve sırasını gösteren bir sıra cetveli düzenler. İİK 142'ye göre icra dairesinin düzenlediği sıra cetvelinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde alakadarlar aleyhine cetvelin sırasına itiraz edilebilir. Sıra cetveline itirazın kabul edilmesi ile alakadarların hukuki durumu değişeceğinden sıra cetveline itiraz davasının usuli inşai bir dava olduğunu kabul etmek gerekir.

iv) İptal Davaları(İİK 277-284) :

 İptal davasından maksat ivazsız tasarrufların butlanını, acizden dolayı butlanı, zarar verme kastından dolayı iptale bağlı hukuki tasarrufların belli süreler içerisinde yapılması halinde yapılan tasarrufların iptalini düzenleyen dava türüdür. Dava sonunda mahkemenin yapılan tasarrufların iptaline karar vermesi durumunda, borçlunun daha önce yapmış olduğu tasarruflar iptal edilerek sanki borçluya aitmiş gibi haczin veya iflasın kapsamına alınır ve bunların satış bedeli borçlunun mamelekinden karşılanamayan alacakların ödenmesine tahsis olunur. İİK 284'e göre bu dava 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Bu dava hacizde alacaklı tarafından borçluya ve tasarrufu yapılan 3.kişilere karşı, iflasta ise iflas idaresi yahut yetkilendirdiği alacaklılar tarafından 3.kişiye karşı açılır.27 İptal davasının sonuçları İİK 283' göre davacı (tasarrufun iptalini isteyen) iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı 3.şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olamadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir. Burada dava konusu mal iptal kararı ile borçlunun mülkiyetine dönmez. 3.kişi malik olmaya devam eder. Bu husus iptal davasının ayni bir dava olmayıp, kişisel bir dava olmasının sonucudur.28 Görüldüğü üzere iptal davaları sonucu verilecek karar ile 3.kişi yedi ‘inde bulunan mal sattırılarak iflasta iflas idaresine, hacizde ise tasarrufun iptalini isteyen alacaklıya ödenerek yeni bir hukuki durum ortaya çıkartılıyor. Önen alman hukukunda bu davaların maddi hukuka ilişkin inşai dava olduğunu ancak kendisinin bu dava türü için karma karakterli bir dava olduğunu söyler. Hukuki durumda ortaya çıkardığı bozucu nitelikteki değişiklik nedeniyle inşai özellik taşıdığını hem de sattırılmasına karar verildiği için eda hükmü de içerdiğini söyler. Burada iptal davasının konusunun güncel içtihatlar ile de değerlendirildiği zaman itirazın iptali yahut alacak davaları gibi değerlendirerek – özellikle kesinleşme beklenmeksizin icra edilebildiği de göz önüne alınırsa- dar yorumlanarak eda davası olduğu söylemek gerekmektedir.

 

3.KAMU HUKUKUNA İLİŞKİN İNŞAİ DAVALAR

 

A.İDARİ YARGIDA

aa-) İptal Davası: İdare Hukukunda iptal davası hukuka aykırı bir idari işlemin idari yargı mahkemelerinde iptalini sağlayan bir dava türüdür. İYUK'a göre bir idari işlemin şekil, yetki, sebep, konu, amaç yönlerinden birinden dolayı kanuna aykırılık varsa idari işlemin iptali düzenlenmiştir. İptal davalarında davalı idare, davacı ise idari işlemden etkilenen kişilerdir. İptal davasının amacı, hukuka aykırı idari işlemlerin iptalini sağlamaktır. Bu sebeple idari işlemin kaldırılmasını ve değiştirilmesini sağlayan yani hukuk düzenindeki etkisini ortadan kaldıran bu dava türünün inşai dava olduğu tartışmasızdır. Alman hukukunda da bu davanın inşai dava olduğu kabul edilmektedir.29

 

IV.İNŞAİ HÜKÜM VE TESİRLERİ

 

1.İNŞAİ HÜKÜM

A.İNŞAİ DAVANIN MAHKEMENİN VERECEĞİ HÜKÜM İLE SONUÇLANMASI

   Yukarıda anlattığımız ve uygulamaya yönelik davaların genel anlatımı ile ortaya bir sonuç çıkmaktadır. Bu sonuç; inşai hakka dayalı açılan inşai davaların mahkemenin vereceği karar ile hukuk dünyasında sonuç doğurmasıdır. Burada unutulmaması gereken kanun ile öngörülen inşai davaların etkisi ancak mahkeme kararı ile olabilmektedir.

   İnşai hükmün amacı bir inşai sonucu gerçekleştirmektir. İnşai davada olumlu karar çıkması halinde mahkeme önce inşai hakkın varlığını tespit etmiş, daha sonra da var olan hukuki durumu değiştirmiştir. İnşai hükmün icra edilebilmesi için olumlu bir kararın olması şarttır. Diğer olasılıkta ise yani inşai hakkı talep eden davacının davasının reddedilmesi halinde, yani inşai hakkın mevcut olmadığına kanaat edilmesi halinde ise mahkemenin kararı yalnızca tespit hükmüne haizdir. Çünkü bu durumda mahkeme sadece bir hukuki durumu tespit etmiş, değişiklik cihetine gitmemiş olmaktadır.

   Genel olarak inşai hükümler mahkemenin vereceği son karar ile olacaksa da istisnaen ara kararlar ile de inşai hükümler ortaya çıkabilmektedir. Örneğin ihtiyati tedbir kararı, ihtiyati haciz, yargılamanın yenilenmesi, icranın ertelenmesi yahut idare hukukunda yürütmenin durdurulması kararları uyuşmazlığı nihai olarak çözmese de var olan hukuki durumu şekli karar ile değiştirdiği için inşai niteliktedir.

 

B.İNŞAİ DAVANIN SULH-KABUL-FERAGAT İLE SONUÇLANMASI

   HMK'ya göre mahkeme önünde gerçekleşen sulh, kabul veya feragat uyuşmazlığı sona erdiren taraf işlemidir. HMK 308/2'ye göre kabul, HMK 313/2'ye göre sulhun etkisini doğurabilmesi için tarafların uyuşmazlık hakkında serbestçe tasarruf edebilmesi gerekmektedir. Feragatte ise HMK'da bir düzenleme yoktur. Doğası gereği bir hakkı ileri süren davacının davasından feragat etmesinde hukuken engel bulunmamaktadır. Ancak bir ceza yargılamasında tarafın menfaatinden daha çok kamunun menfaati varsa buradaki feragatin etkisi olmayacaktır. Hukuk yargılamasında ise inşai hakkını ileri sürmekten feragat edenin yani vazgeçen davacının vazgeçmesi artık bir tespit hükmü olacaktır.

   Sulh ve kabulde ise tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edecekleri konudaki sulh ve kabuller hukuken geçerli olacaktır. Burada sulh ve kabul beyanıyla inşai hüküm doğmuştur. Mahkemenin kabulü ve sulhu tutanak altına alması ile inşai hüküm doğacaktır. Mahkemenin ayrıca hüküm kurması olsa olsa açıklayıcı karaktere haiz olacaktır.30

 

2.İNŞAİ HÜKMÜN ETKİSİ

   İnşai hükmün etkisi doktrinde31 3 başlık altında incelenmiştir. Bunlar; kesin hüküm etkisi, inşai etki ve yan(olay) etkisidir. Bunları ayrıca inceleyelim.

 

A.KESİN HÜKÜM ETKİSİ

   Kesin hüküm, bireyler arasındaki hukuki uyuşmazlıkların giderilmesi için dava yoluna başvurulması durumunda, bu uyuşmazlığı istisnai durumlar dışında tekrar tartışma konusu yapmayacak biçimde kesin olarak çözen hükme denir. Kesin hüküm maddi kesin hüküm ve şekli anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılır. Bu ayrımda şekli anlamda kesin hüküm olağan kanun yollarının tüketilmesi (temyiz yolu + karar düzeltme yolu) ile gerçekleşir. Bu yollar için kanunun belirlediği sürelerin geçmesi yahut Yargıtay'ın incelemesinin sonuçlanması ile hüküm şekli bakımdan kesinleşmiş olacaktır. Doktrinde inşai hüküm ve kararların şekli anlamda kesinleşmesi olağan kanun yollarının tüketilmesi ile olacağı kabul edilmiştir. Burada inşai etki ise verilen hükmün kesinleşmesi ile birlikte ortaya çıkacaktır. Yani hukuki değişikliğin ortaya çıktığı an, hükmün şekli bakımdan kesinleştiği andır. Eda davalarında ise edime ilişkin sonuç kural olarak hükmün verilmesiyle ortaya çıkmaktadır. (İİK 36)

 

B.İNŞAİ ETKİ

   İnşai etki, yargılama hukukunda inşai hükümlere özgü hüküm sonucudur. Hükmün kesin hüküm etkisinden farklı olan bu hukuki etkiler hukuk literatüründe ''inşai etki'' olarak adlandırılmaktadır. İnşai etki salt olaya özgüdür. HMK 108 gereği bir olayı doğuran, bozan yahut değiştiren inşai davalar sonucunda verilen hüküm maddi dünyada etki yaratmaktadır. Bu etkisine de inşai etki denilmektedir.

 

C.YAN(OLAY) ETKİSİ

   Doktrin, hukuk yargısında hükümlerin genel olarak kesin hüküm tesirinin yanı sıra, ayrıca yan tesir olarak olay tesirine de sahip olduğunu kabul eder. Yan tesir geniş anlamda, tamamen harici, yargılamanın amacına mutlaka uygun ve onunla bir olmayan ve hukuk düzeni tarafından bir yargısal işlemin fiili varlığına eklenmiş olan dolaylı bir sonuçtur.32 Yani kısaca hükmün etkisi ile ortaya çıkan yan vakıalardır. Örneğin boşanma kararı ile birlikte başka yaptırımlara da hükmedilmesi halinde verilen inşai hükmün başka olaylara etkisi -sınırlı da olsa- olabilmektedir. Önen vakıa tesiri için yukarıda anlattığımız etkilerin dolaylı sonucu olduğunu, inşai hükmün maddi kesin hüküm etkisi ve inşai etkisi gereği zaten sağlanmış olduğunu belirterek ayrıca bir olay etkisinin olmaması gerektiğini belirtmiştir.

 

3.İNŞAİ HÜKMÜN İCRASI

   Doktrin inşai hükümlerin kural olarak icra edilemeyeceği konusunda tam bir görüş birliği içindedir.33 İnşai hükümler doğası gereği mahkeme kararı ile ortaya çıktıklarından ayrıca hükmün icrasına gerek bulunmamaktadır. Çünkü verilen mahkeme kararı ile yenilik doğuran hak ortaya çıkmaktadır. Ancak bazı inşai hükümlerin etkisinin yani değişen hukuki durumun ve ilişkilerin yerine getirilmesi zorunludur. Örneğin sicilin düzeltilmesi davası sonucunda verilen kararın tapu müdürlüğüne bildirilmesi yahut şirketin feshine karar verilmiş ise bu kararın ticaret sicil müdürlüğüne bildirilmesi ve hukuki durumdaki değişikliğin yapılması gerekmektedir. Bir başka örnekte verilen tahliye kararlarıdır. Kira sözleşmesine dayalı olarak verilen tahliye kararlarında da hükmün icra kanalı ile uygulanması gerekmektedir.

   Bilindiği üzere inşai sonuç hükmün şekli anlamda kesinleşmesiyle meydana gelecektir. Şekli anlamda kesin hükümde olağan kanun yollarının tüketilmesidir. Burada inşai hüküm ile birlikte hüküm altına alınan yargılama giderlerini de değinmek gerekmektedir. İnşai hükmün etkisi ancak kesinleşme ile doğacağından ötürü fer'inin-asle bağlılığı gereği yargılama giderlerinin de hükmün kesinleşmesi ile icra edilebilmesi gerekecektir. Aksi halde inşai dava-eda davası arasındaki ayrım belirsizleşecektir. Ancak istisnaen de olsa inşai hüküm kesinleşmeden önce geçici bir icra mümkündür. Örneğin iflas kararı ile tasfiye başlar ancak 2.alacaklılar toplantısı iflas kararının kesinleşmesi ile(İİK 164/2) mümkün olacaktır. Asıl kuralımıza ilişkin yüksek mahkemenin birçok kararı vardır ki hükmün icrasının ferîlerde dâhil olmak üzere kesinleşme ile birlikte icrayı kabul etmektedir.

   Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Esas: 2005/12-534,Karar:2005/554 ve Karar Tarihi: 05.10.2005 tarihli kararı '' Diğer taraftan, ilam bir tüm olup, ilamda yer alan eklentiler de aynı kurala tabidir. İlamda yer alan bütün alacak kalemlerinin ilamın kesinleştiği tarihte muaccel hale geleceği belirgin olmakla, ilam kesinleşmeden eklentilerin ayrıca takibe konu edilmeleri de söz konusu olamayacaktır. Borçlunun borçlu olmadığını kanıtlamak için açtığı menfi(olumsuz) tespit davası sonunda alınan ilamın yargılama gideri ve tazminata ait bölümleri, davanın kabulü ya da reddine ait bölümü ile bir bütündür. Bu kalemlerin kesinleşmesi ve infazı ancak bir tüm olarak ilamın kesinleşmiş olmasına bağlıdır. Dolayısıyla, ilamın esas hakkındaki hükmü kesinleşmeden vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine ait hüküm bölümü ayrıca infaz ve icra takibine konu edilemez.
Aynı zamanda ilamda yazan tüm alacak kalemleri de ilamın kesinleştiği tarihte muaccel hale gelecektir; bu nedenle vekâlet ücreti dâhil olmak üzere ilamdaki tüm alacak kalemlerine kararı kesinleşmesinden itibaren faiz istenebilecektir.''

   YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2010/33157 Karar:2011/14002 Karar Tarihi: 07.07.2011 kararı “Somut olayda takip konusu ilamın incelenmesinde borçlunun alacaklı aleyhine tapu iptal ve tescil davası açtığı, mahkemesince borçlunun isteminin reddine alacaklı lehine yargılama gideri ile vekâlet ücretine karar verildiği, ilamın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır. Bu durum karşısında taşınmazın aynı ihtilaflı olduğundan takip konusu ilamın infaza konulabilmesi için kesinleşmesi zorunludur. İlam bir bütün olup, ilamda yer alan eklentiler de aynı kurala tabidir, ilamda yer alan tüm alacak kalemlerinin ilamın kesinleştiği tarihte muaccel hale geleceği belirgin olmakla, ilam kesinleşmeden eklentilerin ayrıca takibe konu edilmeleri de söz konusu olamayacaktır. Bu kalemlerin kesinleşmesi ve infazı ancak bir bütün olarak ilamın kesinleşmiş olmasına bağlıdır. Dolayısıyla, ilamın esas hakkındaki hükmü kesinleşmeden vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin hüküm bölümü ayrıca infaz ve icra takibine konu edilemez.
 

   YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2009/25151 Karar:2010/7082 Karar Tarihi: 25.03.2010 kararı “Diğer taraftan 12.11.1979 tarih ve 1/3sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, kira parasının tespitine dair ilamlar kesinleşmeden icraya konulamaz. Aynı şekilde, HGK'nun 30/05/2001 tarih,2001/12-423 E., 2001/456 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; Bu itibarla faizin de kararın kesinleşme tarihinden itibaren istenebileceği tabiidir. (İBHGK'nun 24/11/1995 tarih, 1994/2 E. 1995/2K. sayılı kararı)
Mülkiyet iddiası bulunmayan borçluyla ilgili Taşınmaza Müdahalenin Men’i ile ilgili karar taşınmazın aynıyla ilgili olmadığından infazı için kesinleşmesinin beklenilmesi gerekmemektedir.

 

   YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2009/21774 Karar:2010/3308 Karar Tarihi: 16.02.2010 kararı “Somut olayda, takip konusu Milas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 28/01/2009 tarih ve 2005/152 Esas, 2009/20 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; alacaklı vakıf adına kayıtlı olan davaya konu taşınmaza, taşınmaz üzerinde mülkiyet iddiası bulunmayan borçlunun yaptığı müdahalenin menine karar verildiği görülmektedir. Bu durumda, taşınmazın aynı ihtilaflı olmadığından ilamın infazı için kesinleşmesine gerek bulunmamaktadır. O halde, şikâyetin reddine karar verilmesi gerekirken ilamın taşınmazın aynı ile ilgili bulunduğu ve dolayısıyla kesinleşmeden icra takibine konulamayacağı gerekçesiyle istemin kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.

 

SONUÇ

   Bu çalışmamız da inşai davaların uygulama alanlarını kısaca belirtmeye çalıştık. Eda davaları ve tespit davalarından başka 3.bir yenilik doğuran davalara ihtiyacın sonucunda bu tür davalar 6100 sayılı HMK madde 108 ile düzenleme bulmuştur. Kanun maddesinin gerekçesi aynen

   ‘’MADDE 113 - Maddenin birinci fıkrasında, inşai dava kurumunun yasal çerçevede tanımı yapılmıştır. İnşai dava, yeni bir hukukî durumun yaratılmasını, mevcut bir hukukî durumun içeriğinin değiştirilmesini ya da onun tümüyle ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir dava çeşididir.

   Maddenin ikinci fıkrasında ise inşai davaların, ancak, bir inşai hakkın dava yoluyla kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde işlerlik kazanacağı hususu açıkça hükme bağlanmıştır. Bu hâllerin neler olduğunu maddî hukuk gösterecektir. İnşai haklar, varması gerekli tek taraflı bir irade açıklaması ile kullanılırlar; karşı tarafa vardıkları anda kendilerinden beklenen etkiyi doğururlar. İnşai hakka bağlanmış olan etkinin doğumu için, mahkeme aracılıyla kullanılması maddî hukuk tarafından zorunlu kılınmışsa, bu durumda inşai hak sahibinin inşai dava açması gerekir.

   Maddenin son fıkrasında ise inşai davanın kabulü hâlinde, verilen hükümlere özgü bir nitelik olan inşat etkinin, hükmün verilip şeklî anlamda kesinleştiği anda kanunlarda aksine bir düzenleme olmadığı sürece geçmişe değil; geleceğe etkili olacağı hususu açıkça ifade olunmuştur. İnşai hükümlerin geçmişe etkili olması ise son derece istisnaî hâllere münhasırdır.’’

   Belirtilmiştir. Gelişen hukuk düzenince, insan yaşamında yeni yeni dava türleri ortaya çıkmaktadır. Hukuk düzeni de bu hızlı gelişmeye ayak uydurarak 3.bir dava türünü ortaya çıkarmıştır. Bu tür davaların uygulamadaki temel sorunu kesinleşmeden icra edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Çalışmamızda da belirttiğimiz üzere doktrindeki genel görüş, inşai davalar sonucu verilen ilamların kesinleşmeden icra edilemeyeceği yönündedir. Ancak inşai davalar sonucu verilen Fer’i hükümler (yargılama giderleri + ilam ücretleri) kesinleşmeden icra edilebilmesi gerekmektedir. Çünkü Fer’i hükümler tek başlarına bir eda hükmünü içermektedirler. Ancak yüksek mahkeme bu hususta Fer’inin de asle bağlılığı gereği kesinleşmeden icra edilemeyeceğini istikrarlı kararlarında ortaya koymuştur. Bu konuda makalemizde de belirttiğimiz üzere inşai davaların temeline etki etmeyen Fer’i hükümlerin ayrıca icra edilebilmesi gerekmektedir.

 

KAYNAKÇA

AKİL CENK, Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davaları, Ankara Barosu Hakemli Dergi

AKKOYUNLU ELİF, Tanıma, Babalık Hükmü ve İlgili Davaları, İBD 2009, S.2 809 Vd.

ALAGONYA YAVUZ, YILDIRIM KAMİL, DEREN NEVHİS, Medeni Usul Hukuku Esasları, 2009, İstanbul

BİLGE NECİP, ÖNEN ERGÜN, Medeni Yargılama Hukuku, Ankara, 1988

ERCAN İSMAİL, Medeni Usul Hukuku-Themis, İstanbul, 2011

ERCAN İSMAİL, Medeni Usul Hukuku, 2008, İstanbul  

GENÇCAN ÖMER, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yorumu, Ankara, 2013

KARSLI İBRAHİM, Medeni Muhakeme Hukuku, 4, Ocak, Ankara, 2014

KURU/ARSLAN/YILMAZ, Medeni Usul Hukuku – Ders Kitabı, Ankara, 2014

KURU/BUDAK, Hukuk Muhakemeleri Kanununun Getirdiği Başlıca Yenilikler – İBK Cilt:85 S.5 Yıl:2011 : (Konferansların derlemesidir.)

ÖNEN ERGUN, İnşai Dava, Ankara, 1981

ÖZEKES MUHAMMET, TÜRKİYE Adalet Akademisi HMK toplantısı özeti

PEKCANITEZ HAKAN, Medeni Usul Hukuku, 2000, Ankara 

PEKCANITEZ-ATALAY-ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku, 2011, Ankara

POSTACIOĞLU E. İLHAN, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 1975

SALDIRIM MUSTAFA Cumhuriyet Savcısının Özel Hukukta Dernek ve Sendika Tüzel Kişiliğinin Sona Erdirilmesine İlişkin Görevleri – Makale – TBB dergisi, sayı 59, 2005

ULUKAPI ÖMER, Medeni Usul Hukuku, Konya, Ekim, 2014

UYAR TALİH, İptal Davasının Sonuçları, ( DEÜHFD Cilt:12 Özel S.2010, s.1159-1181)

ÜSTÜNDAĞ SAİM, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul, 1984

Sinerji Mevzuat Programı

 

DİPNOTLAR

1Önen Ergün, İnşai Dava, Ankara 1981. s.4-5 ; Kuru Baki-Arslan Ramazan-Yılmaz Ejder, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2014, s.264-265 ; Alagonya Yavuz-Yıldırım Kamil-Yıldırım Nevhis Deren, Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2009, s.207-208 ; Pekcanıtez Hakan, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2010,  s.229-230 ; Ercan İsmail, Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2008, s.169-170 ; Postacıoğlu İlhan, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul 1975, s.264-265 ; Üstündağ Saim, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1984, s.282-283 ; Önen Ergün-Bilge Necip, Medeni Yargılama Hukuku, 1988 Ankara, s.389-390 ; Ercan İsmail, Medeni Usul Hukuku(THEMİS), İstanbul 2011, s.210-211 ; Pekcanıtez Hakan-Atalay Oğuz-Muhammed Özekes, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.309-310 


2Kuru-Arslan-Yılmaz, s.264 ; Alagonya-Yıldırım, s.207 ; Pekcanıtez, s.229 ; Ercan, s.169 ; Postacıoğlu, s.264 ; Üstündağ, s.282 ; Önen-Bilge, s.389 ; Ercan, s.210 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.309
3Kuru-Arslan-Yılmaz, s.264 ; Alagonya-Yıldırım, s.207 ; Pekcanıtez, s.229 ; Ercan, s.169 ; Postacıoğlu, s.264 ; Üstündağ, s.282 ; Önen-Bilge, s.389 ; Ercan, s.210 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.309
4Önen, s.5


5Önen, s.8
6
Önen, s.11
7Kuru-Arslan-Yılmaz, s.265 ; Alagonya-Yıldırım, s.208 ; Pekcanıtez, s.230 ; Ercan, s.170 ; Postacıoğlu, s.265 ; Üstündağ, s.283 ; Önen-Bilge, s.390 ; Ercan, s.211 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.310


8Kuru-Arslan-Yılmaz, s.265 ; Alagonya-Yıldırım, s.208 ; Pekcanıtez, s.230
9Kuru-Arslan-Yılmaz, s.265 ; Alagonya-Yıldırım, s.208 ; Pekcanıtez, s.230
10Önen, s.29
11Kuru-Arslan-Yılmaz, s.265 ; Alagonya-Yıldırım, s.208 ; Pekcanıtez, s.230


12Önen, s.8
13Kuru-Arslan-Yılmaz, s.264 ; Alagonya-Yıldırım, s.207 ; Pekcanıtez, s.229 ; Ercan, s.169 ; Postacıoğlu, s.264 ; Üstündağ, s.282 ; Önen-Bilge, s.389 ; Ercan, s.210 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.309
14
HMK md. 108/2 : Bir inşaî hakkın, dava yoluyla kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, inşaî dava açılır.


15Kuru-Arslan-Yılmaz, s.265 ; Alagonya-Yıldırım, s.207 ; Pekcanıtez, s.230 ; Ercan, s.169 ; Postacıoğlu, s.265 ; Üstündağ, s.282 ; Önen-Bilge, s.390 ; Ercan, s.211 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.310


16SALDIRIM MUSTAFA Cumhuriyet Savcısının Özel Hukukta Dernek ve Sendika Tüzel Kişiliğinin Sona Erdirilmesine İlişkin Görevleri – Makale – TBB dergisi, sayı 59, 2005 http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-59-166 E.T. 25/04/2015


17Kuru-Arslan-Yılmaz, s.267 ; Alagonya-Yıldırım, s.208-209 ; Ercan, s.169 ; Postacıoğlu, s.264 ; Üstündağ, s.282 ; Önen-Bilge, s.389 ; Ercan, s.210 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.309
18MK 146 : Mutlak butlan davası cumhuriyet savcısı tarafından re'sen açılır.


19MK 289: Koca davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel  ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde açmak zorundadır.


 20''2.HD. 02/05/1974 K.T. 1974/2221 esas 1974/2692 karar (Sinerji Mevzuat : E.T. 30/04/2015)
21Önen, s.80 , Aynı görüş için Onen '' Şu anlamda ki, tenkis davası davacının bu davadan ayrı ya da bu dava ile birleştirilmiş olarak bir eda davası açmasına gerek yoktur.
22HGK 21/01/1968 K.T. 1966/4-365/45 (Sinerji E.T:22/05//2015)


23ÖZEKES Muhammet , TÜRKİYE Adalet Akademis HMK toplantısı : E.T. 12/05/2015


24Önen, s.131


2502.03.2005 tarihli ve 5311 S.K. m.3 ile 33.maddenin 3.fıkrasında yer alan ''temyiz süresi'' ibareleri ''istinaf veya temyiz yoluna başvurma süresi'', ''temyiz yoluna gidilebilir'' ibaresi ''istinaf veya temyiz yoluna başvurabilir.'' şeklinde değiştirilmiştir. Ancak bu değişiklik henüz uygulanmadığından HMK geçici madde 3'deki duruma göre istinaf mahkemeleri açılana kadar Yargıtay'dan icranın geri bırakılması kararları talep edilecektir.
26Önen, s.140


 27Önen, s.155 , UYAR Talih – İptal Davasının Sonuçları, ( DEÜHFD Cilt:12 Özel S.2010, s.1159-1181)
28Uyar , s.1159


 29Önen, s.161


30Önen, s.171
31Kuru-Arslan-Yılmaz, s.265 ; Alagonya-Yıldırım, s.208-209 ; Ercan, s.169 ; Postacıoğlu, s.264 ; Üstündağ, s.282 ; Önen-Bilge, s.389 ; Ercan, s.210 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.309


32Önen, s.192
33Önen, s.195 : Alman Doktrinindeki tüm atıflar içinde buraya bakılabilir. Kuru-Arslan-Yılmaz, s.266 ; Alagonya-Yıldırım, s.210 ; Ercan, s.170 ; Postacıoğlu, s.266 ; Üstündağ, s.283 ; Önen-Bilge, s.391 ; Ercan, s.212-213 ; Pekcanıtez-Atalay-Özekes, s.310-311


34(TASARININ 113. MADDESİ KANUNUN YASALAŞAN METNİNİN 108. MADDESİNE KARŞILIK GELMEKTEDİR.)

Blog Yazıları

+90 (332) 400 00 38

+90 (332) 400 00 48

+90 (332) 342 48 84

+90 (553) 048 68 12

info@olgun.av.tr

Fetih mah. Kültür cad. Nefer sok. Olgun Plaza No:1/b Posta Kodu: 42000 Karatay / KONYA